Yenilikçiliği Zapturapt Altına Almak

MentalPress 30

Yenilikçiliği zapturapt altına almak, efsanelerdeki o yılanı yakala­maya çalışmak gibi bir şey. Yenilikçilik gerçekten de örgütsel yaşa­mın pek çok alanını kapsayan ve uzmanlık isteyen bir fa­aliyetidir. Ama önemli olan nokta, besbelli ki, onun bir faaliyet oldu­ğudur.

En büyük tehlike, yenilikçiliği bir nesne olarak—yürütülecek bir faaliyet olarak değil de edinilecek bir mal olarak—görme hatasına düşmektir. Birçok yönetim alanı bu sendromun tuzağına düşer. Onu bir tanımlayabilsek, ona bir nesne adı verebilsek, belki o za­man elini ayağını bağlayabilir, kontrol edebilir ve örgütümüzün ona nihayet sahip olduğunu söyleyebiliriz. "Kalite", "yetkilendir-strateji"—bütün bunlar, o ele avuca gelmez şeyi yakalama çabasını ifade etmek için kullandığımız sözcüklerdir.

Terapistler bu durumu gayet iyi bilirler; isimleştirme olarak ad­landırırlar. İsimleştirme bir fiili (veya sıfatı) isim haline getirmektir. İsimleştirme zihinde hayali bir nesne yaratarak, "onu" bir şekilde tutabileceğimiz, dokunabileceğimiz, satın alabileceğimiz ya da baş­ka biçimlerde sahip olabileceğimiz gibi sahte bir umudun büyüsü­ne kapılmamıza neden olur. Eylem bir nesne halini alarak taşlaşır ve bizler de bir yanılgının kurbanı oluruz.

Pek çok eski öyküde isimleştirme örneklerini görmek mümkün­dür. Kral Midas kafasını altına takar ve sevdiği her şey cansız me­tal parçalarına dönüşür; Uyuyan Güzel ve kendisiyle birlikte bütün sarayı da kendi arzusunu dayatmak isteyen kötü bir perinin mari­fetiyle derin bir uykuya dalar ve ancak aşkın gücüyle uyanır. Tera­pide, isimleştirme hastanın zihnini gerçekleşmesi imkânsız bir düş üzerinde yoğunlaştırarak, eylemi en gerekli olduğu yerde felce uğ­ratabilir. Örgütsel yaşamda ise isimleştirme, yöneticileri çok şey va­at eden ama hiçbir şey getirmeyen büyük stratejik projelerin peşine düşüren sihirli formüller yaratabilir. Sözcüğün hipnozuna kapılırız: İsimleştirmenin dili büyüsünü yapar ve araçlar amaç haline gelir. "İnsanları hesaba katmayan gelgeç modalar" ın çoğu kendilerini isimleştirilmiş terimlerle ifade ederler: "bütünsel kalite"; "iş süreç­lerinin yeniden düzenlenmesi"; "müşteri ilişkileri yönetimi". Yeni­likçilik de pek çabuk böyle bir sihirli formül halini alabilir—özellik­le de teknolojiyle, yeni nesne ve makinelerin yaratımıyla ilişkilendirildiğinde. Tıpkı zenginlik yaratma sürecini altın sanma hatasına düşen Kral Midas gibi bizler de yenilikçi süreci yenilikçi ürünler sanma hatasına düşme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Bu büyüyü bozmak demek, isimsizleştirmek demektir. Kendimize ne istediğimizi değil ne yapmak istediğimizi sormalıyız. Gerçek so­ru, "Nasıl başlayacağız?" sorusu değildir. Eğer yenilik kıvılcımının kuruluşumuzu sarmasını gerçekten istiyorsak, sormamız gereken, üstelik sürekli sormamız gereken, çok daha temel bir soru var. Ye­nilik simyasının başlangıç noktası bu sorudur: Ne yaratmak istiyo­rum?