Yaratıcı Değişim Aktörü Olarak Metafor

MentalPress 30

Metafor çağrışımlı düşünmenin en güçlü türüdür. Şairler, düşünür­ler ve bilimciler metaforik düşünce sayesinde çok önemli ilerleme­ler kaydetmişlerdir. Nitekim, yaratıcılık üzerine yazılmış kendi kendine yardım kitap ve el kılavuzları Arşimet'in hamam öyküsü­nü, Kekule'nin benzinin kimyasal bileşimine bir çözüm olarak dü­şünde kendi kuyruklarını yiyen yılanlar görme öyküsünü, Poincare'nin karmaşık bir matematik probleminin çözümünü otobüse bi­nerken bulma öyküsünü, vb. büyük bir şevkle tekrarlarlar.

Bir eğilim alıştırması metaforik düşünmeyi teşvik etmek için, basil bir teknikten yararlanabilir. Bu, rasgele sözcüklerden oluşan bir listeden ibarettir; bu sözcüklerden bir veya daha fazlası, üzerin­de çalışılmakta olan meseleyle çakıştırılır. Örneğin, yeni bir ürün yaratma meselesiyle "evlilik" sözcüğünün çakıştırılması, sezgisel olarak, şirketle müşterileri ve tedarikçileri arasında veya ürünler arasında veya farklı üretim süreçleri arasında yapılan evlilik metaforlarını akla getirebilir.

Metafor nasıl işler? Metafor belki de insanın sahip olduğu en bereketli güçtür. Metaforu en iyi, yeni bir "zihinsel nesne"—kendisini keşfeden insan için güçlü bir duy­gusal yük taşıyabilecek olan yeni bir yaratıcı değişim aktörü—ya­ratmak için kullanırız. Zihnimizin zaten metafora uygun bir yapıya sahip olduğu anlaşılıyor. Bu, esasında özel bir şeydir. Örneğin rüyalar metaforiktir. Eğitim alan kişi kendisine ki­şisel olarak hitap eden bir metafora rastladığında, metafor yoluyla öğrenme fark edilir bir biçimde daha derin olur.

Eğitim oturumlarında, metaforları harfi harfine kabul etme eği­liminde oluruz. Katılımcılar çoğu kez yüzeysel ve aşikâr kıyasla­malar yapma yoluna saparlar; bunun nedeni kısmen eğitimcinin onlardan bilinçli ve—kaçınılmaz olarak—hızlı hareket etmelerini istemesidir. Bu özel eğilime karşı koymanın bir yolu da metaforik düşünmeyi bir parça disipline etmektir. Farklı metafor "dünyaları" kurulmasını isteyebiliriz; bu dünyalar kabaca organik ve inorganik dünyalar olarak kategorize edilebilir (aşağıdaki kutuya bakın). Üzerinde çalışılmakta olan süreç veya görev "organik" veya insan merkezliyse, eğitimci katılımcıyı "inorganik" dünyadan bir meta­for bulmaya özendirebilir; bu süreç veya görev teknik ya da sistem temelliyse, o zaman da "organik" dünyaya ait bir metafor bulması istenir. Bu iki dünya arasında radikal gidiş gelişler, daha ilginç ve kışkırtıcı metaforlar bulunmasını sağlayabilir.

Sanal Dünyalar

Bu metafor “dünyaları”, daha yaratıcı metaforik fikirlere yönelik bir disiplin sağlayabilir.

Organik

İnorganik

Biyoloji

Fizik

Kabile adetleri

Mineraloji

Spor

Ağaç işleme

Moda

Kimya

Dans

Matematik

Savaş

Elektrik

Tarih

Astronomi

Mitoloji

Makineler

Botanik

Kayalar

Felsefe

Metal işleme

Tiyatro

Denizbilim

Eğitim

Jeoloji

Hayvanlar

Mimarlık

Politika

Meteoroloji

Yarış

Köprüler

Casusluk

Havacılık bilimi

Komedi

Ulaşım

Tarım

Akustik

Finans

Arkeoloji

Bilim kurgu

Zaman ve mekân

 

Demek ki, örgütsel eğitimde metaforlarla çalışıyorsak, ayrım yap­mak zorundayız. Eğitimcilerin ve danışmanların metafor ithal ederken uyanık olmaları gerekiyor. Müşterilerimiz kullandığımız metaforları teşvik edici ve heyecan verici bulsalar bile, sonuçta bizim islediğimiz gibi davranmayabilirler. Çok sayıda örgülün içinde bulunduğu kültürel boşlukla, insanlar aşırı basitleştirilmiş metaforların cazibesine kapılabilirler. Örneğin, örgütsel durumlara ilişkin Yunan mitolojisinden esinlenmiş metafor önerilerinde bulunulursa, insanların kendi dünyalarından buldukları metafor zenginliği dış­lanarak onların düşüncelerinin fakirleşmesine neden olunur.

Yaratma sürecinin kendisi için bir metafor yaratmamız mümkün mü? Böyle bir şey belki onu daha net kavramamıza yardımcı olur.

Her çağ yaratıcılığı kendine göre tanımlar. Şu anda zihnin için­deki bilgisayar benzeri "bağlantılar" gibi enformasyon teknolojisi metaforlarından, yeni bilimlerin—kuantum teorisinin, kaos ve karmaşıklık teorisinin—verdiği heyecanlardan üretilmiş metaforlara geçmekteyiz. Ama hâlâ, yaratıcılığı çalışmaya uygulama düşün­cesinin açtığı yolun dışına çıkamadığımız anlaşılıyor.

Belki de bunun yerine çalışmanın kendisinin ne olduğunu yeni­den tanımlamamızı sağlayacak metaforlar bulmalıyız. Örneğin, ça­lışmayı enerjinin kontrol altına alınması olarak düşünebiliriz.

Büyücü Çırağı masalı—yaratma enerjilerini ustasının yokluğun­da istemeden serbest bırakan çırağın öyküsü—bir kuvveti kontrol altına alma fikrini işleyen bilinen bir masaldır. Yaratıcılıktan yoksun ku­ruluşlardaki insanların bu masaldan öğrenecek çok şeyleri vardır. Burada yaratıcılık eksikliği değil, tersine fazla yaratıcılık söz konu­sudur. Bu masalın İngiliz folklorundaki Usta ile Çırağı adlı eski bir versiyonunda, yaratıcılık gerçekten de uyuyan bir devdir; hem de çok korkunç ve çok güçlü bir dev.

Bu masaldaki Zebani'nin kaba, disiplin altına alınmamış enerji­yi temsil ettiğini vurgulamakta yarar var—yani şeytanı değil.

Bir zamanlar, "yaratımın bütün gizlerini bilen" çok bilgin bir adam var­mış. Gizli odasında simya deneyleri yapar ve içinde "ruhlar dünyası­nın bütün sırlarının" yazılı olduğu büyük bir kitabı saklarmış. Bir gün seyahate çıkmış, ama yola çıkarken bu büyük sır kitabının kapağını ki­litlemeyi unutmuş.

O seyahatteyken, çırağı ustasının odasına girip, kitabı açmış. Bir anda, sülfür dumanları arasından, korkunç alevler içinde, Zebani'nin ruhu çıkıvermiş.

"Bana bir görev ver!" diye kükremiş.

Çocuk ne yapacağını şaşırmış.

"Şuradaki çiçeği sula" diye kekelemiş.

Ruh gide gele, o küçücük çiçeğin üzerine variller dolusu suyu boca et­miş. Çok geçmeden su diz seviyesine çıkmış, derken, göz açıp kapayın­caya kadar, çırağın boynuna ulaşmış. Çırak, ruhtan nasıl kurtulacağı­nı bilemiyormuş.

Bu esnada yolda olan usta kitabı kilitlemeyi unuttuğunu fark etmiş. Ge­riye dönüp, Zebani'yi geldiği yere gönderen o sihirli sözleri söylemiş.

Bu hikâye farklı insanlara farklı şeyler anlatacaktır. Bana üç şey an­latıyor. Birincisi, yaratıcılıktan haklı bir korku duymaktayız. İkin­cisi, yaratıcılık kendisine uygun bir görevle sınırlandırılmalı ve ona göre yapılandırılmalıdır. Üçüncüsü ve en önemlisi, yaratıcılıkla bil­gi arasında bir yaşamsal bağ olduğunu görmeliyiz.