İşbirliğine Dayalı Öğrenim

MentalPress 30

Belki de bilgiye, bir amaç olarak değil, bir araç olarak bakmalıyız. Bilgiyi, kullanılacak bir kaynak olarak değil de zenginlik yaratma­nın bir tedavül aracı olarak düşünebiliriz. Bilgi, yeni fikirleri birbir­leriyle değiş tokuş etmenin ve yaratmanın bir mecrasıdır. Önemli olan ne kadar bilgi yığdığımız değil, bilgiyi nasıl kullandığımızdır.

BY açısından bakıldığında, yenilikçilik şöyle tanımlanabilir: Yeni ürün veya hizmetler yaratmak üzere bilgiyi paylaşmak.

Bilgi yönetimi bu bağlamda ilişki yönetimi halini alır. Yeniliğin temeli işbirliğidir. Bilgi paylaşımı, bilgiyi depolayıp el altında bu­lundurmaktan ibaret bir şey değildir. Bilgi paylaşımı, insanların bil­giyle ilişkilenme biçimleri üzerinde yoğunlaşmamızı ve bilgiyi dil halinde kodlamamızı gerektirir. İnsanlara bildikleri şeyleri paylaş­ma motivasyonu kazandıracak bir amaç duygusunu gerektirir. Hepsinden önemlisi de insanları bilgiyi elbirliğiyle yaratmaya teş­vik etmemiz gerektiği anlamına gelir.

Sahip olduğumuz mekanik örgüt anlayışı, bilgi paylaşımına yat­kın değildir. Çalışma işlevlere göre parçalara ayrıldığında, kuruluşlar farklı departmanların kendi hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıkları, kendi uzmanlaşmış dilleri içinde kendi bilgi biçimlerini ya­rattıkları "silo" kültürleri geliştirme eğilimine girerler. Üretim de­partmanı finans departmanıyla anlaşmakta zorlanabilir; pazarlama departmandaki insanlar ürün geliştirme departmandakilerin dediklerinden bir şey anlamadıkları duygusuna kapılabilirler; ET departmanı kendi dünyasına kapanmış gibidir, vb. Oysa yenilikçi­liğin kökleri, bu uzmanlaşmış bilgi biçimleri arasındaki karşılıklı etkileşimdedir.

Yenilik, farklı türden bilgilerin paylaşılmasına bağlıdır. Analizci­ler ve uygulamacılar geride bıraktığımız 20 yıl içinde yenilikçiliğin bir öğrenme boyutuna da sahip olması gerektiğini gittikçe daha çok fark etmeye başladılar. BY, bu bağlamda işbirliğine dayalı öğrenme­nin yönetimi halini alır. Böyle bir öğrenim insan ilişkileri anlayışı temeli üzerine oturur. Bir örgüt içinde yeniliği teşvik etmeye yöne­lik her türlü çabanın, insanların öğrenme biçimlerini ve onlara bir­likte öğrenme konusunda nasıl yardımcı olunacağını hesaba kat­ması gerekir.

Zorluğun bir kısmı da "örgütsel öğrenme" den ne anlaşılması gerektiğinin tespitinden kaynaklanır. Birincisi, örgüt modellerimiz daha çok mekaniktir, buna karşılık öğrenim modellerinin çoğu dav­ranışsaldır. Öğrenmelerinden vazgeçtik, örgütler düşünemezler bi­le. İkincisi, mevcut öğrenme modellerimiz işbirliğine dayalı öğren­meye değil, bireysel öğrenmeye önem verir. Üçüncüsü, bizler—en azından Batı'da—öğrenmeyi esas olarak rasyonel bir şey olarak gö­rürüz. Sonuçta, öğrenim nerede gerçekleşir? Çoğumuz bu soruyu muhtemelen "zihinde" diye yanıtlarız. Pratik öğrenime veya dene­yimden öğrenmeye çok az ağırlık tanırız: Pratiğe dayalı vasıfları kabul ettirmenin karşılaştığı zorlukları anımsayın. "Beyinsel" bilgiye deneyimin öteki türlerine kıyasla daha fazla önem vermeyi sürdürüyoruz: Yaratıcılıktan, pratik beceriler edin­mekten ya da etkili sosyal eylem kapasitesinden çok, olgu yığmaya ve rasyonelleştirme yeteneğine önem veriyoruz. Hepsinden önem­lisi de öğrenmeye ilişkin bakışımız, bilgiyi etkili biçimde paylaşma yeteneğimizi temelden engelliyor. Yüksekokullarda edindiğimiz zi­hinsel bilginin, hayat okulunda edindiğimiz pratik bilgi karşısın­da yüceltilmesi, farklı departmanlar veya disiplinler arasında çoğu kez yanlış anlamalara, kırgınlık ve kıskançlıklara neden oluyor.

Öğrenme, yeni bilgi yaratma sürecidir. Hem rasyonel süreçleri hem deneysel süreçleri birlikte içermelidir. Keza, eğer yenilikçilik bildiklerimizi paylaşmak demekse, o zaman öğrenmenin işbirliği yaparak öğrenmeyi de içermesi gerekir. Öğrenme, bildiğimiz şeyle­ri yönetme anlamına geldiği kadar, sahip olduğumuz becerileri iş­birliği içinde düşünerek geliştirme anlamına da gelir.